Sosyal Metabolizma ve Sürdürülebilirlik

Son yıllarda sosyal metabolizma, sürdürülebilirlik araştırmaları içerisinde öne çıkan bir kavram haline geldi. Bunun nedeni birçok küresel sürdürülebilirlik sorununun insanlığın artan hammadde talebiyle ve bunların işlendikten ve kullanımdan sonra atıklara ve emisyonlara dönüşümü ile doğrudan ilişkili olmasıdır. Sanayileşme, toplumun metabolizmasının ve özellikle de enerji sisteminin köklü bir dönüşümünü içerir. Sosyal ve ekonomik hedeflerin peşinden koşmanın sonucu, hammadde ve enerji gibi biyofiziksel kaynakların artan insan kullanımı ile beraber küresel ve çevresel değişimi tetiklenmesidir. Sosyometabolik araştırmalar, sosyoekonomik süreçleri biyofiziksel süreçlerle ilişkilendirerek toplum-doğa etkileşimlerini anlamada çok önemli bir rol oynar.

Paris Anlaşması ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerigibi yakın tarihli devletler arası anlaşmalar, bir yandan açlığı ve yoksulluğu azaltmak gibi sosyal hedefleri yakalamaya çalışırken diğer yandan iklim değişikliğini, ekolojik bozulmayı ve biyolojik çeşitlilik kaybını azaltmayı amaçlar. Bu çalışmaları desteklemek için doğa bilimleri ve sosyal bilimler arasında köprü oluşturan sistemik yaklaşımlara ihtiyaç duyulmuştur.

Kaynak girişlerini ve çıkışlarını izlemek ve bunların nüfus, kaynak kullanılabilirliği ve çevresel taşıma kapasitesi ile nasıl ilişkili olduğunu anlamak, bilinçli ve ilgili kentsel sürdürülebilirlik politikaları ve yönetim için çok önemlidir. Biyofiziksel yönleri, sosyal ve refah topluluk yönleriyle ilişkilendiren şehir yapılarının yeniden düzenlenmesi, dünya çapında politika oluşturmada öncelikli bir zorluktur. Sosyal metabolizmayı etkilemek için, nüfus artış faktörünü küçümsemeden toplumlar, çevre, kütle ve enerji akışları (üretim ve tüketim) arasındaki ilişkileri daha iyi anlamamız gerekir.

Sosyal Metabolizma Kavramı

Metabolizma, canlı organizmalarda fiziksel ve kimyasal yollarla gerçekleşen bütün yapım ve yıkım olaylarını kapsayan bir kavramdır. Vücudumuza aldığımız bir besini öncelikle çiğneyerek küçültür, daha sonra mide ve bağırsaklarda hem fiziksel hem kimyasal yollarla parçalayıp ayrıştırarak vücuda kazandırıp gereksiz kısımlarını da vücudumuzdan uzaklaştırırız. Besinler yoluyla vücudumuza aldığımız karbonhidrat, protein, yağ, su, vitamin ve mineraller gibi besin öğelerini ise hücresel solunumla enerji sağlamak ve vücudumuzun ihtiyacına göre yeni hücreler üretmek gibi ihtiyaçlarımız için kullanırız. Bunun sonucunda oluşan atıklar ise böbreklerimiz tarafından ayrıştırılarak atılır.

Sosyal metabolizma kavramı da toplumun yaşamını sürdürmesi için insan vücudunda olduğu gibi besin ve enerjiye ihtiyaç duyduğunu öne süren bir bakış açısı sunmaktadır. Toplum da aynı bir insanın bedeninde olduğu gibi varlığını sürdürmek için besin ve enerjiye ihtiyaç duyar, bu besin ve enerjiyi ihtiyacına göre ayrıştırıp kullanır. Tüm bunların sonucunda da birtakım atıklar oluşturulur ve bu atıklar doğaya geri döner. Toplumun ihtiyaç duyduğu kaynaklar ise verdiğimiz örnekte olduğu gibi sadece besinlerle sınırlı değildir. Doğadan elde ettiğimiz tüm kaynakları (petrol, doğalgaz, madenler, orman vs.) girdi olarak düşünebiliriz. Bu çerçevede sosyal metabolizmayı tıpkı bir insan bedeninde olduğu gibi hem kendi yeniden üretimi için (hücrelerin yenilenmesi) enerji ve madde kullanımı hem de ürün ya da hizmet üretebilmek (yemek hazırlarken doğalgaz kullanımı) için harcadığı enerji ve madde kullanımının toplamı olarak açıklayabiliriz. Enerji ve madde keşfedildikleri yerde stok halinde (yeraltında bulunan doğalgaz), ekonominin içerisinde ise akış (bulunduğu yerden daha uzak yaşam alanlarına, evlerdeki ocaklara) halindedir. Tüm bunlarla birlikte görüyoruz ki bir toplum ne kadar yüksek metabolizmaya sahipse hem doğal kaynakları tüketim miktarı hem de doğaya geri bırakılan atık miktarı artmaktadır.

Sosyal Metabolizma Fikri

Sosyal metabolizma üzerine çalışan çağdaş araştırmacılar, bu konuya genellikle enerji ve malzeme akışları açısından bakarlar, ancak bu sosyal metabolizma görüşünün kökleri ekonomide değil, on dokuzuncu yüzyıl doğa bilimcilerinin çalışmalarında bulunmaktadır. Sosyal sistemler için biyolojiden esinlenerek metabolizma benzetmesinin kullanımı Liebig ve Moleschott’tan etkilenen Karl Marx’ın eserlerine dek uzanır. Karl Marx’ın ekonomi ve çevre arasındaki ilişkiler ile özellikle de kapitalist tarıma olan ilgisi düşüncelerine de yansımıştır ve Marx, Kapital’in birinci cildinde “emek süreçleri aracılığıyla insan ve doğa arasında idare edilen metabolizma”ya vurgu yapmıştır. Kavramın günümüzde daha sık olarak kullanılması ise bu tarz bir biyofiziksel yaklaşımın akademik yazın içinde gelişmesi, bunun sonucunda ünlü iktisatçı Nicholas Georgescu-Roegen’in yaptığı gibi termodinamiğin ikinci yasası olan enerjinin korunumu yasasının (entropi) toplumsal sistemlere uygulanmasıyla mümkün olmuş ve ekolojik iktisadın temellerini atmıştır.

Sosyal metabolizmanın bir başka kullanımı ise Erik Swyngedouw ve Nik Heynen gibi coğrafyacıların kullandığı biçimiyle kent-kır alanını birbirine bağlayan kentsel metabolizma (urban metabolism) yaklaşımıdır. Kentsel Metabolizma, şehirlerdeki malzeme ve enerji akışlarını çeşitli sosyal, ekonomik ve çevresel güçlerin şekillendirdiği karmaşık sistemler olarak inceleyen çok disiplinli ve entegre bir platformdur. Kentsel malzeme ve enerji akışlarını ve stoklarını incelemek ve ölçmek için biyofiziksel yaklaşım, günümüzde kentsel metabolizmanın temel görevidir. Genellikle, çevresel sorunları belirlemek ve daha verimli kentsel planlama politikaları tasarlamak için bir kentsel sistemdeki belirli malzemelerin veya enerjinin akışlarını ölçmeye odaklanır. Bu çerçevede de kır-kent ve kent-kent eksenleri madde ve enerji akışlarıyla olduğu kadar emek akışlarıyla da birbirine bağlıdır. Bu yöntemler özellikle çevre adaleti için HANPP (human appropriation of net primary production, insanlar tarafından el konulmuş net birincil üretim) gibi sayısallaştırılmış göstergeler sunması bakımından önemlidir.

Sosyal Metabolizmayı Ölçmek

Sosyal metabolizmayı ölçmek için farklı değerlendirme ya da ölçüm yöntemleri öne sürülmüştür. Malzeme Akış Analizi (MAA) yöntemi ekonomilerde madde ve enerjinin üretim-tüketim-atık süreçlerini takip edebilmemize olanak sağlar. Mario Giampietro ve Kozo Mayumi’nin geliştirdiği toplumsal metabolizma yaklaşımı (Toplumsal ve Ekosistem Metabolizmasının Çok Ölçekli Bütünleşik Analizi) ise MAA’da yapıldığı gibi sadece madde ve enerji akışlarının sayısallaştırılmasına değil, bu akışlarla durağan kaynakların (doğal ve yapay stokların) etkileşimine ve bunlar arasında farklı ölçeklerdeki (örneğin ülke çapında ya da sadece bir çiftlik düzeyinde) ilişkilere odaklanır. Bu anlamda akış-kaynak modeli kullanarak farklı üretim sistemlerine ait metabolik göstergeler üretirler. Örneğin her bir saatlik emek girdisi başına enerji girdisi veya bir hektarlık tarımsal üretimde tüketilen su miktarı gibi göstergeleri üreterek daha verimli bir üretim/tüketim sisteminin kurulabilmesine olanak sağlarlar. Diğer sosyal metabolizma ölçüm yöntemleri ise şunlardır:

  • Girdi-Çıktı Analizleri (IO)
  • Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi (LCA)
  • Yaşam Döngüsü Envanteri (LCI)
  • Yaşam Döngüsü Etki Değerlendirmesi (LCIA)

Çevresel Sürdürülebilirlik İçin Sosyal Metabolizma

Toplumumuzun şu anda karşı karşıya olduğu en ciddi zorluklardan biri olan karbondioksit emisyonlarının azaltılmasında ve iklim değişikliğiyle mücadelede şehirler merkezi bir role sahiptir. İklim değişikliği şehirler tarafından belirlenen ve etkilenen tek sorun değildir. Şehirlerin sorunları arasında: kırsal alanların terk edilmesi, doğal yollardan yönlendirilecek su talebi, kentsel atıkların yoğunluğu ve bunları bertaraf etmek için uygun yollara duyulan ihtiyaç, ulaşım talebi, enerji ve hava kirliliği kısıtlamaları, kentsel yaşam için gerekli önemli miktarda kaynak (eğitim, sağlık hizmetleri, gıda ve mamul mallar, vb.) yeni piyasa dinamiklerinin potansiyel kaynakları, işgücünün yeniden örgütlenmesi, çatışmalar, yeni yönetişim araçları ve yol haritaları, toplum hizmetlerine olan talep gibi birçok faktör yer almaktadır.

Çevresel sürdürülebilirlik için sosyal metabolizmanın küçültülmesi gereklidir. Bu yaklaşım özellikle ekonomik büyüme ve karbon emisyonu ayrışması, karbonsuzlaşma ve örneğin akıllı şehirlerde teşvik edilen hizmet/bilişim sektörü bazlı ekonomik maddesizleşme gibi konulardaki değerlendirmelere somut, bilimsel bir temel oluşturur. Günümüzde ise ekosistem ile ekonomik faaliyetler arasında temel bir çatışma bulunmaktadır. Bu çatışmanın en temel nedeni ise etrafımızdaki doğal varlıkları, ekonominin büyümesi sağlamak için basit birer kaynak olarak görmemiz. Materyal ve enerjiye bağımlı olarak yaşayan günümüzdeki egemen ekonomik sistem içerisinde  doğal varlıklara el koymakta hiçbir sakınca görmüyoruz. Her geçen gün artan nüfus ile büyüyen toplum için ekonomilerin büyümesi, ekonomilerin büyümesi için de tükettiğimiz materyal ve enerjinin artması nedeniyle sonuç olarak da toplumsal metabolizmayı büyütmek zorunda kalıyoruz.

Günden güne daha çok kaynağa ihtiyaç duyuyoruz ve bu ihtiyacı karşılamak git gide daha da zorlaşıyor. Öyle ki sınırları yok sayıp dünyanın daha ücra köşelerine ve kaynaklarına uzanmaya çalışıyoruz. Ekolojik ayak izimiz git gide büyüyor ve gezegensel limitleri zorluyoruz. Gezegendeki doğal kaynak kapasitesini aştığımız zamanı işaret eden Dünya Limit Aşım Günü her geçen sene biraz daha erkene çekiliyor.

Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nde ortaya konduğu üzere, sürdürülebilir bir geleceğe yönelik dönüşümler, dünyanın birçok yerinde önemli geliştirme çabaları gerektirmektedir. Ciddi ekolojik bozulmayı önlemek ve iklim değişikliğini hafifletmek için Dünya’nın enerji, materyal veya toprak gibi biyofiziksel kaynaklarının insan tarafından kullanımı büyük ölçüde azaltılmalı veya değiştirilmelidir.

İnci Beyza Yürekli

Kaynak 1

Kaynak 2

Kaynak 3

Kaynak 4

Kaynak 5

Kaynak 6

Kapat

Potamya

Mezopotamya'dan Potamya | Türkiye

Kapat
Sepet (0)

Sepetinizde ürün bulunmuyor. Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Potamya

Mezopotamya'dan Potamya | Türkiye





400₺ üzeri siparişlerinizde kargo ve bez çanta hediye