Organik Tarım
Yaşamsal faaliyetler arasında büyük öneme sahip olan tarım, başlangıçta en az girdi ile en fazla ürünü elde etmek için yüksek oranda kimyasal maddeler kullanılarak gerçekleştirilmekteydi. Ancak günümüzde nüfusun artması, sağlıklı beslenmeye olan ilginin yoğunlaşması ve doğru gıda arayışları organik besinlere olan ilginin artmasına sebep olarak, ekolojik tarım sisteminin oluşturulmasına neden olmuştur. Türkiye’de organik üretim, Avrupa ülkelerine ihraç edilen kuru üzüm, kuru erik ve fındık gibi ürünlerin organik olma talebi ile başlamış olsa dahi, bu sektörde çalışan bireylerin diğer gıda maddelerinde de organik üretim yapmalarına sebep olmuştur.
Organik tarım; doğanın dengesini bozmadan, üretimde hiçbir kimyasal girdi kullanmadan sadece kültürel önlemler alarak gerçekleştirilen, planlı bir tarım şeklidir. Her aşaması kayıt altına alınan organik tarımda, ürün tüketiciye ulaşıncaya kadar tüm kontroller gerçekleştirilerek, karşılıklı güven esasına dayanan sürdürülebilir bir üretim modeli oluşturulmaktadır. Çevrenin ve doğal kaynakların korunarak üretim yapılmasını sağlayan organik tarım, aynı zamanda toprak direncini arttırarak ürün kalitesinide etkileyen alternatif bir üretim şekli halini almıştır.
Organik ürün üretiminde kullanılan tüm girdilerin doğal kaynaklardan olması zorunludur. Bu sebep ile organik ürünlerde sentetik gübre, hormon, böcek ilaçları ve diğer katkı maddelerinin kullanımı yasaktır. Aynı zamanda organik tarımda GDO olarak adlandırılan genetik yapısı değiştirilmiş ürünlerin üretimine de izin verilmemektedir. Ancak konvansiyonel tarımda bitki büyümesini hızlandırmak için genellikle nitrat içeren gübreler kullanılırken, hayvanlarda ise hastalıkları engellemek ve büyümeyi hızlandırmak için antibiyotikler ve büyüme hormonları gibi kimyasal girdiler kullanılarak ürün elde edilmektedir. Konvansiyonel tarımda kullanılan bu kimyasal girdiler sonucu, su kaynaklarının ve çevrenin kirlenmesi, toprağın cansızlaşması ve tüketicilerde sağlık sorunlarının oluşması bireylerin organik tarımı, konvansiyonel tarıma göre daha sağlıklı bulmasına sebep olmaktadır.
Organik ve konvansiyonel tarım arasındaki fark yalnızca kimyasal girdi kullanımından oluşmayıp, tarımdan elde edilen verimi, gıdanın görüntüsünü, lezzetini, besin değerlerini ve sağlık üzerindeki oluşturduğu etkileride farklı kılmaktadır. Organik tarımda, konvansiyonel tarımdaki gibi yoğun kimyasal girdilerin kullanılmıyor olması, birim alandan elde edilen verimliliği de azaltmaktadır. Ancak organik tarımın esas amacı verimlilik değil, sağlıklı ve kaliteli gıdaların üretimidir. Konvansiyonel tarımda ise hem birim alandan elde edilen verimlilik yüksektir, hemde üretim alanında kullanılan çeşitli maddeler ile görüntü bakımından daha hoş ürünler elde edilmesini sağlamaktadır. Üstelik organik ürünler, üreticiden tüketiciye kadar geçen her bir süreçte sistematik bir yaklaşım ve standart ile üretilirken, konvansiyonel ürünlerde herhangi bir yasal yükümlülük ve kontrol işlemleri bulunmaz.
Organik tarım sonucunda elde edilen ürünler, üzerinde organik olduğunu belirten onaylanmış ve denetlenmiş etiket taşıyan ürünleri ifade etmektedir. Bu etikete sahip olan ürünlerin bileşiminde kullanılan tüm maddelerin minimum % 95’inin organik olarak üretilmiş veya ithal edilmiş olması gerekmektedir. Eğer ürünün organik olarak üretilen miktarı %75 ile % 95 arasında ise bu ürün geçiş ürünü olarak değerlendirilir. Organik ve konvansiyonel ürünlerin karşılaştırılması yapılan çalışmalarda magnezyum, fosfor ve demir içeriğinin organik ürünlerde daha fazla olduğu sonucuna varılmıştır. Aynı zamanda organik tarım sonucu elde edilen ürünler, koku, tat, renk ve aroma bakımından daha üstün bulunmaktadır. Konvansiyonel üretim sırasında kullanılan nitrat kalıntı miktarı, organik ürünlere nazaran daha fazla olması sebebi ile bireylerde kanser ve kalp- damar hastalıkları gibi sağlık sorunlarına da yol açabilmektedir.
Sonuç olarak, sağladığı faydalar ile organik tarımın giderek artan bir öneme sahip olacağı açıktır. Nitekim organik tarım tüketiciye güvenilir ve verimli gıda ürünleri sunarken, çevre ve sağlık koşullarına dikkat ederek, gelecek nesillere tüm tarım kaynaklarından yeterince faydalanabileceği bir dünya sunmaktadır.
Dyt. Sena Çetin