Paris İklim Anlaşması
Küresel ısınma kavramı çok uzun yıllar önce hayatımıza girmişti. Konuyla ilgili hazırlanan filmler, belgeseller, kamu spotları, okullarda ve çeşitli kurumlarda verilen eğitimler ile toplumsal farkındalık oluşturulmaya çalışıldı. Bu çalışmalar sayesinde toplumda farkındalık oluşturuldu, ancak henüz bunun olumlu etkilerini görmeye başlayamadık.
Küresel ısınmanın sonucu olarak iklim değişikliğinin etkilerini her geçen gün çok daha net ve acı bir şekilde görmeye başladık. 2020 yılında Türkiye’de 984 kere aşırı hava olayı yaşandı ve bu sayı rekor olarak kayıtlara geçti. Kışın ortasında gördüğümüz yüksek sıcaklıklar, normalin çok altındaki yağış miktarları ya da sel felaketleri, kuraklıklar, günlük yaşamı durma noktasına getiren anlık hava olayları gibi iklime bağlı pek çok değişim neredeyse normalleşmeye başladı. Bu durumun normalleşmesi ve kimsenin hiçbir müdahalede bulunmaması bir noktada hayatımızı yaşanmaz bir hale getirecek. Neyse ki henüz hiçbir şey bitmiş değil ve hala yapabileceklerimiz sayesinde dünyamızı kurtarabiliriz. Bireysel olarak yapabileceklerimizle ilgili önerilerimizi “Gıda Atıklarını Azaltmanın Yolları”, “Karbon Ayak İzi Azaltmanın Yolları” ve “Doğaya Etkilerimizde Yeni Bir Kavram Daha: Su Ayak İzi” yazılarımızda bulabilirsiniz. Bu yazımızda ise toplumlar ve ülkeler çapında iklim değişikliği konusunda yapılanları ele alacağız.
İklim Değişikliğine Yönelik Ülkeler Arasında Yapılan Anlaşmalar
Küresel ısınma ve iklim değişikliği kavramlarından önce gündeme gelmiş olan ozon tabakasının incelmesi konusu ve buna çeşitli gazların sebep olduğunun keşfedilmesiyle bu durum ilk olarak 1976 yılında Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın Yönetim Konseyi’nde gündeme getirilmiş ve tartışılmıştır. Bunun üzerine Birleşmiş Milletler Çevre Programı ve Dünya Meteoroloji Örgütü tarafından, ozon tabakasının incelmesini düzenli aralıklarla değerlendirmek için Ozon Tabakası Koordinasyon Komitesi kurulmuştur. Komitenin ilk toplantısı 1977 yılında gerçekleşmiştir. 1981 yılında ise ozon tabakasını incelten maddelerin azaltılmasına ilişkin devletler arasında ilk temas kurulmuş ve 1985 yılında ozon tabakasının korunmasına yönelik Viyana Sözleşmesi kabul edilmiştir. 1987 yılında ise Antartika üzerinde tespit edilen ozon deliği sonucunda, zararlı gaz üretimi konusunda daha katı önlemlere ihtiyaç duyulduğuna karar verilmiş ve ozon tabakasını incelten maddelere ilişkin Montreal Protokolü kabul edilmiştir.
Ozon tabakasının incelmesi konusu gündemdeyken bilim insanlarının çalışmaları sonucunda küresel ısınma kavramının bilinir hale gelmesi de 1980’li yıllarda başlamıştır. 1992 yılında ise Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 165 ülke tarafından imzalanmış ve bu ülkeler her yıl “Taraflar Konferansı” olarak bilinen konferansa katılarak iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak için hedef ve yöntemler geliştirme çalışmaları yapmaktadırlar. Günümüzde Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 197 ülke tarafından bağlayıcı niteliğe sahip bir sözleşme olarak kabul edilmektedir.
1997 yılında hazırlanan Kyoto Protokolü, küresel ısınma ve iklim değişikliğinin önüne geçmek için ülkelerin sera gazı üretimini azaltmalarını hedefleyen bir sözleşmedir ve uygulama dönemi 2005 yılında başlamıştır. Belli aralıklarla revize edilen anlaşma en son Aralık 2020 tarihinde yapılan Avrupa Birliği Zirvesi’nde revize edilmiştir.
Paris İklim Anlaşması
Paris Anlaşması, 2015 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Taraflar Konferansı’nda 175 ülkenin onayıyla kabul edilmiştir. Daha sonra anlaşması imzalayan ülke sayısı 196’ya çıkmıştır. Paris Anlaşması, küresel çapta iklim değişikliğine karşı verilen mücadelede tarihi bir dönüm noktası olarak görülmektedir. Bunun nedeni, alınan kararların bilimsel temelli, tutarlı ve dinamik olması sonucunda içinde bulunduğumuz yüzyılın diğer yarısına gelindiğinde sera gazı emisyonlarını sıfırlamayı hedefliyor olmasıdır.
Paris Anlaşması’nın temel amacı, sanayi devriminden günümüze kadar halihazırda 1°C yükselmiş olan yerkürenin sıcaklık artışını 1,5°C ila 2°C arasında sınırlandırmaktır. Küresel emisyonların %96 kadarına neden olan Türkiye’nin de dahil olduğu 187 ülkenin 2016 yılı itibarıyla Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne sunulan Ulusal Katkı Beyanları ile sıcaklık artışının 2,7°C ila 3,7°C arasında olacağı öngörülmektedir. Sonuç olarak mevcut çabanın yeterli olmadığı çok net bir şekilde gözler önüne serilmiştir. Neyse ki anlaşma maddelerince bu durum da gözetilerek bilim kurulu ile birlikte mevcut pozisyonlar gözden geçirilerek süreç içerisinde düzenlenmesi ve güncellenmesi garanti altına alınmıştır.
Paris Anlaşması’nın İçeriği
Anlaşmanın temel amacı daha önce de belirttiğimiz gibi yerkürenin sıcaklık artışını mümkün olduğunca 1.5°C’de tutmak, 2°C’nin üzerine çıkmasını engellemektir ve anlaşmada bu amaca yönelik karar alınmıştır. Anlaşmanın tamamı 9 sayfadan oluşmaktadır ve bazı önemli kararlar şu şekildedir:
- Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin farklılıkları gözetilerek bu farklılıklara göre belirlenen düzeylerde emisyon azaltımı yükümlülükleri belirlenmiş ve ülkelerce kabul edilmiştir. 2050 yılı sonrası için ise öncelikle gelişmiş ülkelerin sıfır emisyon sağlayacak konuma gelmeleri istenmektedir.
- Gelişmiş ülkeler gelişmekte olan ülkelere, iklime dirençli ve düşük karbonlu kalkınmayı sağlayacak dönüşümü gerçekleştirmeleri için gerekli olan iklim finansmanı, teknoloji ve kapasite geliştirme desteği sağlamaları gerekmektedir. 2020 yılına kadar gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelere 100 milyar dolar iklim finansmanı sağlamaları ve 2025 sonrası için bu rakamın taban olarak esas alınıp daha fazla finansman sağlaması istenmektedir.
- Ülkelerin emisyon azaltım hedefleri ve bunun için geliştirdikleri politikalar ile hedefe ulaşma konusundaki ilerleme durumları, şeffaf ve hesaplanabilir bir yöntemle yapılmalıdır.
- Bilimin öngördüğü yeni bulgular da esas alınarak her beş yılda bir ülkelerin düzenli olarak daha fazla azaltım yükümlülüğü almaları istenmektedir.
- İklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı uyum sağlanması konusunu güçlü bir şekilde vurgulamakta ve özellikle bundan en fazla etkilenecek savunmasız az gelişmiş ülkelerin desteklenmesi konusunda taahhütlerde bulunmaktadır.
Paris Anlaşması ve Türkiye
2015 yılında Paris’te yapılan 21. Taraflar Konferansı’nda 2020’den sonra geçerli olmak üzere Paris İklim Anlaşması kabul edilmiştir. 5 Ekim 2016 tarihi itibariyle sera gazı emisyonlarının yarısından fazlasının kaynağı olan 55 ülkenin anlaşmayı onaylama koşulunun karşılanması sonucunda 4 Kasım 2016 tarihi itibariyle Paris Anlaşması yürürlüğe girmiştir. Türkiye ise anlaşmayı 22 Nisan 2016 tarihinde New York’ta düzenlenen Yüksek Düzeyli İmza Töreni’nde 175 ülke temsilcisi ile birlikte imzalamış, ancak henüz taraf olmamıştır. Peki taraf olmamak ne anlama geliyor? Anlaşmadaki kararların ülke içerisinde uygulanması için parlamentodan geçirilip bununla ilgili kanunların getirilmesi gerekmektedir. Türkiye, anlaşmayı imzalamasına rağmen parlamentodan geçirmeyen tek G20 ülkesi ve İran, Irak, Libya, Yemen ve Eritre ile birlikte tüm dünyada anlaşmayı onaylamayan 6 ülkeden biridir.
Türkiye’nin anlaşmayı onaylamamasının nedeni olarak da gelişmiş ülke grubunda yer alması gösterilmektedir. Anlaşma maddelerinde de değindiğimiz gelişmiş ülkelere ve gelişmekte olan ülkelere farklı sorumluluklar ve hedefler verilmiştir. Türkiye’nin gelişmiş ülke olarak konumlandırılması sebebiyle hem gelişmiş ülkelere verilen sorumlulukları yerine getirmesi gerekliliği hem de herhangi bir finansal yardım alamamasının anlaşmanın yürürlüğe sokulmaması için bir neden olarak gösterilmektedir.
Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı onaylaması için bir imza kampanyası başlatıldı. #ParisiOnayla etiketiyle paylaşılan kampanyaya bağlantıya tıklayarak ulaşabilir ve destek verebilirsiniz.
İnci Beyza Yürekli