Ne Yersen O'sun!
Son yıllarda yapılan çalışmalar bağırsak mikrobiyotasının ruh sağlığından, obezite, tip 2 diyabet, dislipidemi gibi özellikle kardiyovasküler olay riskini arttıran metabolik bozukluklara kadar pek çok hastalığı etkilediğini göstermektedir. Bu etkinin en önemli sebebi ise hiç şüphesiz beslenme şeklidir. Peki hastalıkları bu denli etkileyen mikrobiyata kavramı nedir?
Mikrobiyota, başta ince ve kalın bağırsak olmak üzere gastrointestinal sistemde bulunan mikroorganizmaların yani bakteri, virüs ve mantarların oluşturduğu topluluk olarak ifade edilir. Normalde mikroorganizma kavramı ile bakterilerin vücut için bir düşman olduğu ve vücuttaki birçok noktaya zarar verdiği görüşü hakimken konuyla ilgili yapılan çalışmalar sonucu yararlı bakterilerin vücutta sağlıklı bir mikrobiyal alan oluşturduğu, kimyasal ve fiziksel süreçler sonucu olumlu yönde bir değişim meydana getirdiği hatta zararlı mikroorganizmaların vücutta kalmasına izin vermeyecek şekilde yok edilmesinde önemli bir etkiye sahip olduğu bulunmuştur. Özellikle günümüzde yeni bir organ olarak tanımlanan ve parmak izi gibi her bireyde farklı olan mikrobiyota yaşamın ilk yıllarında gelişim göstermeye başlar ve 3 yaşlarında fonksiyonel güç olarak yetişkin mikrobiyotasına benzer hale gelir. Ve bu mikrobiyotayı etkileyen ilk besinsel etmen ise anne sütüdür. Nitekim simbiyotik bir etkiye sahip olan anne sütü bağırsak mikrobiyotasındaki yararlı bakterilerin sayısının artmasında oldukça etkilidir.
Yetişkin döneme geçildiğinde ise diyetin karbonhidrat, posa, yağ içeriği ve mikro besin ögelerinin bileşenleri ile bağırsak mikrobiyotası etkilenmektedir. Kısa süreli (birkaç gün) diyet değişiklikleri bile bağırsak mikrobiyotasının kompozisyonunu değiştirebilir ve konakçı metabolizmasını aktif olarak etkileyebilir. Makro besin ögeleri arasında önemli bir yere sahip olan karbonhidratlarda özellikle basit karbonhidrat tüketimi bağırsak metabolizmasını olumsuz yönde etkileyerek, konakta metabolik işlev bozukluğuna neden olurken prebiyotik etkiye sahip olan frukto-oligasakkaritler (örneğin buğday, muz, soğan, sarımsak) ile galakto-oligosakkaritlerin (baklagiller vb.) tüketimi mikrobiyota üzerinde en fazla olumlu etkiye sahip olan karbonhidratlar olarak nitelendirilmektedir. Bitkisel gıdalarda yer alan ve sindirilemeyen karbonhidratlar olarak adlandırılan posadan düşük bir beslenme ise inflamasyon ve patojenlere karşı duyarlılığı arttırması sebebi ile bağırsak mikrobiyotasını olumsuz yönde etkileyerek bir çok hastalığın gelişimine etken olmaktadır.
Makro besin ögelerinden bir diğeri olan yağlarda ise hem tüketim miktarı hem de kalitesi bağırsak mikrobiyotasını etkilemektedir. Özellikle tekli ve çoklu doymamış yağ asitlerinden zengin bir beslenme çeşidi bağırsaktaki yararlı bakteri sayısında artışa neden olarak mikrobiyota üzerinde olumlu bir etkiye sahipken, yüksek oranda doymuş yağ asitlerinden zengin bir beslenme ile bağırsak mikrobiyotasındaki zenginlik ve çeşitlilik azalarak, toplam bakteri sayısı düşmektedir. Bu nedenle sağlıklı bireylerde günlük kaloriden gelen yağ oranının % 25-30 arasında olması ve bu oranında sağlıklı yağlardan karşılanması oldukça önemlidir. Bu sağlıklı yağlar arasında yer alan fakat çoğu zaman unutulan besinlerden biride yağlı tohumlardır. Nitekim zengin besleyici besinler olarak tanımlanan yağlı tohumlar aynı zamanda bitkisel yağ içerikleri yüksek olup, yağ içeriğinin büyük bir kısmı tekli ve çoklu doymamış yağ asitlerinden oluşmaktadır.
Benzer şekilde yalnızca diyetin makro besin içeriği değil diyette polifenoller gibi biyoaktif maddelerin içeriği, probiyotik alımı, günlük vitamin ve mineral takviyesi ve yüksek oranda alkol, çay, kafein tüketimi, yoğun tuz kullanımı gibi birkaç ek fakat temel faktörler de mikrobiyotayı etkilemektedir. Özellikle taze meyve- sebze, kakao, kırmızı şarap gibi ürünlerde yüksek oranlarda bulunan polifenoller bağırsaktaki yararlı bakteri olarak adlandırılan Bifidobacterium ve Lactobacillus bolluğunu arttırıp, kısa zincirli yağ asidi üretimini yükselterek mikrobiyata üzerinde faydalı bir etkiye sahip olurken, bağırsak sağlığı için yıllardır konuşulan probiyotik ve prebiyotik gıdalarda zararlı bakteri türlerinin sayıca azalmasına katkıda bulunmaktadır.
Özetle beslenme ve bağırsak sağlığı arasında güçlü bir çekim olduğu bilinmektedir. Doğru bir beslenme düzeni benimsenmesinin, mikrobiyota bileşimi ve işlevselliği üzerinde oldukça önemli bir etkisi olduğu da açıktır. Günlük olarak posa içeriği yüksek besinlerin, taze sebze-meyve tüketiminin, sağlıklı yağların ve bitkisel kaynaklı proteinlerin üstün olduğu, kalori değerinin aşılmadığı ve probiyotik kaynaklı fermente gıdaların tercih edildiği dengeli ve yeterli bir diyetin mikrobiyota sağlığını korumada en etkili yöntem olduğu görülmektedir. Aynı zamanda minimal düzeyde işlenmiş bitkisel gıdaları tüketmek, bağırsak mikrobiyomunun gelişmesine, kalp hastalığı, diyabet, metabolik hastalık ve obezite gibi kronik hastalıklara karşı koruma sağlanmasına etki etmektedir.
Dyt. Sena Çetin